Sayfalar

Umut

Film dönemine göre, o zamanki şartlara ve sinemasına göre üst düzey bir filmdir. 70'li yıllarda sinemaya farklı bir pencere açan, toplumsal gerçekleri taviz vermeden sergileyen, umudun umutsuzluğa dönüşümünü anlatan bir yapıt.                          
Kesin emin değilim ama yüksek ihtimalle filmin yazılmış bir senaryosu yoktur. Yılmaz Güney'in 'hadi film çekiyoruz' demesiyle başladı. Tuncel Kurtiz'in şöyle bir ifadesi mevcut; 'Yılmaz beni aradı, film çekiyoruz çabuk Adana'ya gel dedi, bende hemen trene atladım geldim.' Aslında senaryo yoktu ama hikaye vardı. Babası define aramaya meraklıydı. Bu da Yılmaz'ın kafasında hep vardı. Filmin bazı sahneleri de babasının evinde çekilmiştir.

Bazı sahnelerin çekiminden önce gülümseten olaylarda yaşanmıştır. Arabanın ata çarpacağı sahne çekilmeden önce at ölmüştür. Ama o sahne yine o atla çekilmiştir. Zar zor bir şekilde ayakta tutarak ufak bir plan halinde kayda alınmıştır. Ölü bir at nasıl ayakta tutulur ki o zamanın sinema teknolojisiyle derseniz, sinemanın büyüsü derim.

Ayrıca film sansür kuruluna takılmıştır. Nedenleri ise şunlardır;
- Faytoncunun giyimi ve kuşamı, fakirliğin bir sembol olarak ele alınması. (Fakirlik bir sembol değildir fakat adam fakirse fakirdir yaneee)
- Zengin otomobil sahibi hakkında takibat yapılamayacağı kanaati. (Filmin o bölümünden bu yüzeysel manayı çıkaran insanlara veya insana, acaba arkadaşları bugünlerde ne diyor ve kaç yaşında olduğunu söylüyor)
- Faytoncunun iş ararken zengin-fakir ayrımı yapması. (Hayat bayram olsa, her fakirin bir fabrikası olsa)
- Cabbar'ın Amerikalı zenciyi soyması. (Malum onların soyması gerekirken biz soymuşuz, ayıp etmişiz)
- Sabah namazının güneş doğarken kılınması (Bu konuda bir fikrim yok)