Sayfalar

BİR MİM'İN DUASI


Körelmeye müsait bir ruhu törpüledin
Duvarlara kehribar bir anı çiviledin
Korkudan kelimeler genzine kaçıştılar
Nefesinle köşede bir iki atıştılar
Yatıştılar bir yudum süzülünce oluktan
Daha selin tahribatı kalkmamıştı soluktan
Muhakkak değecektin o ezberin çarkına
Varacaktın kamberin gölgesinin farkına
Ne sineymiş bereketi dönümlerce hazmetti
Bir mim ‘in duasını düşünden de azletti
Boşluklar kümeleniyordu karıncalandı hissi
Sendeledi aksedince duvarlarından cismi
Birbirine tırmanırken bir fermuar dişlisi
Çoktan kabullenilmişti o marifetin keşfi
Ah dilinin kafiyesi dahi sıkıcıydı vallahi
Ne vardıysa kendini kederine bandıran
Nicedir ki tenine çeperinden baktıran
Seyran oldu uykuna o simayı andıran
Kuyruğunun peşinde Çember olan
Şaklaban
Ah ne sandın
Köklerin kuma nam mı salacaktı
Bir fırçaya değdi diye mana mı alacaktı








RED

   
   Bağımsız Sinema Merkezi'nin üstlendiği yeni proje daha doğrusu bitmiş proje, halk için hack yapan RedHack'in siber savaşını ele alıyor. Siber aktivizm gibi konuların yer aldığı belgesele uzman kişiler destek veriyor. 15 Şubat'ta orada burada olması beklenen filmi, Mustafa Kenan Aybastı yönetiyor. Ele aldığı konu itibarı ile Türkiye'de ilk sayılır, deneysel denilebilir.  RedHack senfonisi de diyebileceğimiz filmin fragmanı da yayınlandı.


PYOTR ILYICH TCHAIKOVSKY

MELANKOLİK BİR DAHİ

   7 Mayıs 1840 yılında, Rusya'nın Kamsko-Votkinsk kentinde doğmuş sonrasında ailesiyle St.Petersburg’a yerleşmiştir. Bu dönem Avrupa'nın edebiyatta ve müzikte Romantizm akımının sonunun yaşanmakta olduğu dönemdir ve Tchaikovsky bu dönem için en uygun isimlerden biridir. Tchaikovsky'nin ailesi Rusya'da yarı aristokrat kalburüstü bir yasam sürmekteydi, buna uygun olarak küçük yaşta piyano dersi almaya başlamıştı Tchaikovsky. Müziğe aşırı ilgisi olduğunu gören babası onu hemen on yaşındayken hukuk okuluna yerleştirdi. Sakin bir hayat sürerek okuyan Tchaikovsky, çok düşkün olduğu annesinin 1854 yılında koleradan ölmesiyle ruhsal buhranlar dönemine girmiş oldu. Bu melankolik yapı giderek kişiliğinin bir parçası olmuştu. Doğaçlama vals ve polkalar besteleyerek müziğe geri dönüş yapmaya başladı. Ünlü koro şefi Lomakinden solfej dersleri almaya başladı.

   
   Bu arada Tchaikovsky okulu bitirmiş birinci sınıf memur olarak çalışmaya başlamıştı. Ancak memurluk ve müziği bir arada götürmek git gide zor gelmeye başlamıştı. Bu durum ruhsal yapısını iyice melankoliye itmeye başlamıştı. Duygularını bir tek müzikle anlatabilme şansı vardı ve romantik dönemin özelliklerini kişiliğinde ve sanatında taşıyordu.

‘Yaşamım geçmişi yadsımak, gelecek için umut etmekle geçiyor. Şimdiki anımı yaşıyamıyorum’

   Bu sözler Tchaikovsky'nin ruh durumunu açıkça ortaya koyuyor duygusal, romantik, melankolik hali bütün hayatı boyunca müziğini de şekillendirecektir.
   
   Resmi görevinden ayrılan Tchaikovsky kendini iyice müziğe adadı. Zaremba'nın Rusya müzik kurumuna devam edip solfej dersleri alırken aynı zamanda da beste yapmayı sürdürüyordu. Daha sonra St.Petersburg konservatuvarına geçip Anton Rubinstain’in öğrencisi oldu. Bu sırada armoni bilgisini iyice genişletmişti ve kitaplar yazabilecek duruma gelmişti. ‘Kompozisyon için kolay yöntemler’, ‘Pratik armoni’ vb. 1866'da Nikolai Rubinstain çağrısıyla Moskova'ya konservatuvarda öğretmenlik yapmaya başlamıştı. Aynı zamanda da kitap yazmaya ve beste yapmaya devam ediyordu. O yıl 26 yaşındayken ilk senfonisi  ‘Kışta Gündüz Düşleri’ni bestelemeyi başardı. 1868'de Moskova'da ilk gösteriminde beğenildi.
   
   Rusya'da klasik müziğe farklı, değişik bir renk getirmeye çalışan Balakirev'in grubuyla tanışır Tchaikovsky. Balakirev'in grubu Rus folk müziğin ve ulusal renklerin tarihlerini de içine alarak çağa uygun bir biçime sokma çabasındaydı. Bir süre bu grupla birlikte olan Tchaikovsky bunun sonucunda 1869'da ‘Voyvoda’ adlı ilk operasını yazdı. Ayrıca ‘Romeo ve Juliette Üvertürü’, ‘2.senfoni’si ‘Küçük Rusyalı’, ‘Ukraynalı’, ‘Vakula Operası’ bu dönemin ürünleri olmuştur. Çocukluğundan beri Rus folk müziği onu çekiyordu. Ancak Balakirev'in grubu kısıtlı kalıplar içinde yapıyordu müziğini ve bu Tchaikovsky için büyük bir kısıtlamaydı. Grupla çalışmayı bırakıp başka ufuklara yöneldi.
   
   Tchaikovsky’nin ülke dışı ilişkileri de giderek gelişiyordu. 1876 yılında Ruskiye Vedomosti gazetesinde müzik eleştirileri yazarken çağrıldığı Bayreuth müzik festivali onu bir hayli şaşırtmıştı. Herkesin her dakika müzik düşüneceğini sanırken daha çok patatesli biftek, kotlet ve dolmalar üzerine tartıştıklarını, festivalin en popüler kişisi Wagner'in eserlerine ise ancak ikinci planda ilgi gösterdiklerini hayretle izledi. İkisi romantik çağın temsilcileri olmalarına rağmen müzikleri çok farklıydı. Wagner'in müziğinin daha entelektüel, organik, karmaşık bir yapısı vardı. Sonraları Tchaikovsky'nin müziklerini Wagnerci bulanlar yanılıyordu. Tchaikovsky'nin müziği, Wagner'in baştan sona organik bir bütünlüğe sahip dört baı mamur eserlerinden çok ayrı konumdaydı. Daha çok üst üste sıralanmış, ayrı olarak işlenmiş bölümlerden oluşuyordu onun müzikleri. (Ancak bunlar Lizst için söylenemezdi, ikisinin hem müzikleri de hemde kişilikleri de çok benzer yönler vardı.) Bu festival onun batıdaki gelişmelere yakınlaşmasını sağladı. Bakış açısında değişiklikler olmuş modern duygu-yoğun öğeleri daha lirik, zengin orkestra renkleriyle kullanır hala gelmişti. İçinde hem batı motifleri hem yerel müziklerin harmanlandığı valslerle dolu ‘Kuğu Gölü Balesi’, ‘Uyuyan Güzel’, ‘Fındıkkıran’ baleleriyle büyük üne kavuşacaktı. Özellikle ‘Kuğu Gölü Bale Suiti’ ilk zamanlarda yeterince ilgi görmese de sonralarında sayılı bale müzikleri arasına girmiştir.
   
   Tchaikovsky'nin ilk aşkı bir opera sanatçısı: Desire Artot'du. Ancak kararsızlığından dolayı evliliğin kıyısından dönmüş ve sonlanmıştı bu ilişki. O sıralarda ‘Eugeniy Onegin Operası’nı yazıyordu. Çok yorgun ve sinirli bir durumdaydı. Puşkin'in bir öyküsünden alınmış olan bu operada büyük bir aşk ve hüsranla perişan olan bir genç kızın Tatyana'nın başından geçenler anlatılıyordu. Tatyana'nın öyküsünü kendi durumlarına benzeterek öğrencisinin büyük aşkına direnemedi ve Antonina Milyukova ile aynı yıl evlendi. O yıl Tchaikovsky'nin müziğine bir şekilde çok katkısı olacak olan Nadejda Von Mecl’in hayranlık dolu mektuplarını almaya başladı. Bu arada Antonina ile evlilikleri çok kötü gitmiş ikisi de yenik düşmüştü. Antonina bir akıl hastanesinde meçhul bir sona giderken Tchaikovsky intiharın eşiğinden dönmüştü. Artık kadınlar büyük bir buhran sebebidir onun için, yaşadığı kötü deneyimler onu acılara sürüklemişti. Bu acılardan biraz da olsun onu İtalya gezisi kurtarmıştı. Bu sırada da artık Von Meck onun en yakın arkadaşı, sırdaşı olmuştu. Bütün duygularını içtenlikle ona yazabiliyordu. Meck çok zengin bir kadındı ve Tchaikovsky'nin müziğine hayrandı. Tchaikovsky müziğini rahatça icra edebilmesi için ona her olanağı sağlıyordu, köşklerinin birinden istediği gibi yararlanma olanağı veriyordu. Ancak tek bir şartı vardı asla karşılaşmayacaklardı. Maddi nedenlerden dolayı artık çalışmak zorunda kalmayan Tchaikovsky bütün zamanını ve enerjisini senfonilere, operalara, konçertolara ve balelere ayırabilirdi. Tchaikovsky’nin en iyi ve en parlak eserleri bu dönemden sonra geldi. ‘4.ve 5. Senfonileri’, ‘Uyuyan Güzel’ ve ‘Fındıkkıran’ baleleri ve rokoko tarzı saray için özellikle seçilmiş, Rusyanın 2. Katerina döneminde geçen ‘Maça Kızı Operası’ bu dönemin en iyileriydi. Bir yıla yakın kaldığı İtalya'da halk şarkıları ve danslarıyla iç içe yaşadı ve bunun sayesinde ‘İtalya Kapriçyo’sunun notaları çıkmış oldu. Yapıt 1880 yılında Nikolay Rubinstain yönetiminde çalındı ve genel olarak beğenildi fakat anti-ulusal bulan bazı çevreler bunu pek hoş bir şekilde karşılamadı.
   
   Bu kadar coşkulu bir dönemden sonra Tchaikovsky yaşamında çeşitli kaçışlar yaşadı. Bir yaz günü Meck'in malikanesine gittiğinde Meck'in orda olduğunu hisseden Tchaikovsky bir süre sonra uzaklaşan at arabası seslerıni duymuş ve Meck'in ondan kaçtığını anlamıştır. Bu durum onun melankoliye yeniden gömülmesini sağlamıştır. Neden kaçıyordu bu kadar ondan Meck? Müziği bu kadar iyiyken kendisi o kadar itici miydi yoksa? Bu sorular onu yiyip bitirmeye başlamıştı. Ruhun da kendisiyle sanatı karşı karşıya gelmişti. Yoksa bu davranışlarının nedeni homoseksüel eğilimlerinin duyulması mıydı? Buhranlı zamanlarına dönen Tchaikovsky üretmeyi bırakmıştı. Ta ki yakın dostu Nikolay Rubinstaim ölene kadar. Bu suskunluğunu yakın dostuna adadığı ‘Piano İçin Trio’ ile bozdu. Yurt içi ve yurt dışı gezilerine devam etti bu aralarda. Almanya ve İngiltere'ye gitti, orkestralar yönetti. Marsilya'dan Rusya'ya dönerken İstanbul'a da uğradı ve yeni müzikler bestelemeye başladı. Artık 1890'ların başına gelindiğinde onun müziği deniz aşırı duyulmaya başlanmıştı. ‘Maça Kızı Balesi’ Amerika'da çalınmış ve çok beğenilmişti. ‘Fındıkkıran Balesi’ çocuksu yapısıyla çok değişik bulunmuştu. O zamanlarda sanatında yükselirken hayatında çöküşe gidiyordu. Erkek yiğenine olan aşkı çevrelerde kulaktan kulağa fısıldanıyordu. Von Meck'de sudan bir sebeble onunla konuşmayı bırakmıstı artık. Bu Tchaikovski için çöküşü iyice hızlandırmıştı. O arada Amerika'ya gitmesi suları biraz durultmuştu ama döndüğünde fısıltılar gene duyulmaya başlamıştı.
   
   1893'te bu buhranlı ve melankolikler duygularla yazdığı ‘Patetik Senfoni (6. Senfoni)’ melankoli dolu yaşamının son perdesiydi. Tutku, yaşama katlanış, aşk, hayal kırıklığı, ölüm temalarından oluşuyordu. Eserin sonunda sesler giderek yavaşlıyor ve sessizliğe gömülüyordu. Ve son yapıtı ‘6. Senfoni’nin ilk seslendirilişinden birkaç gün sonra Tchaikovsky koleradan ölür. Bir söylentiye göre kolera salgını sırasında hiç yapılmaması gerekeni yapmış ve musluk suyunu kaynatmadan içmiştir. Bir başka söylentinin farklı anlatımına göreyse bir soylunun genç yiğeniyle ilişkiye girdiği için ya zehirlenmiş yada yüreğinin pasını arsenikle temizlemiş yani intihar etmişti. Bunların hiçbiri kesin değildi.

Kesin olansa şuydu, 

Adı: PYOTR ILYİCH TCHAİKOVSKY
Ölüm Tarihi: 6 Kasım 1893



ESERLERİNDEN BAZILARI

Orkestra için parçalar: Romeo ve Juliet Uvertürü, 1812 Uvertürü, ‘Francesca Uvertürü’, Slav Marşı, İtalyan Kapriçyosu, Yaylı Çalgılar Seranadı, ‘The Tempest’ Fırtına, Hamley Uvertürü, Manfred Senfonik Şiiri.

Senfonileri: ‘Kışta Gündüz Düşleri’, ‘Küçük Rusyalı’, ‘Polonyalı’, ‘Patetik Senfonisi’.

Operaları: ‘Voyvoda’, ‘Opriçnik’, ‘Vakula’, ‘Eugeiy Onegin’, ‘Orleanslı Hizmetçi’, ‘Mazeppa’, ‘Maça Kızı, Lolante.

Bale Müzikleri: Kuğu Gölü, Uyuyan Güzel, Fındıkkıran.

Konçertoları: Piyano Konçertosu no:1 Si Bemol Minör, Piyano Konçertosu no:2 Sol Majör, Keman Konçertosu Re Majör, Keman ve Orkestra için vals, çello ve orkestra için bir rokoko temi üstüne çeşitlemeler.

Piyano Soloları: Vals Kaprisi, Kapriçyo, Naktürn Ve Humoresk, Sonatsol Majör, Mevsimler, Gençlik Albümü.

Koro İçin: Aziz Chrysostomas Ayini, 55 Eşliksiz Dinsel Şarkı.

Oda Müzikleri: Yaylı Çalgılar Kuartetleri, Piyano Trio La Minör, Florensa Anıları.

Orkestra Süitleri: No:1 Re Majör, No:2 Do Majör, No:3 Sol Majör, Fındıkkıran.


HERKESİN KENDİ SİNEMASI - 16

Film: 47 Ans Aprés

Yönetmen: Youssef Chahine

   47 yıl sonra Cannes 60 yaşında...


FOTOĞRAFÇI ABİLER

 
   Fotoğrafçı bir abimiz var. Fotoğraf çekiyor. Dükkandaki stüdyoda nişan, düğün, vesikalık fotoğraflarını makina ile halletmeye çalışıyor. Stüdyonun dışında -dış çekimlerde- yine nişan ve düğün fotoğrafları elde etmeye çalışıyor. Bu adam fotoğraf sanatının peşinde.

   Siz bir bok anlamazsınız diyor. Fotoğraf çekmek için ışıktan anlamanız gerekir diyor. Konunun devamı gelir diye merakla bekliyorum. Bu sırada da düşünüyorum. Işık denince aklıma güneşten başka bir şey gelmiyor. Bana bakarak çay getirsene bize diyor. Bir üst kata çıkıyorum, bardakları ısıtıp çayı koyuyorum. Çaydanlığı yerine koyarken kazanın altındaki ışığı görüyorum. Oval halde titreyen gaz taneleri. Düşünüyorum. Bu kazanı yapan da ışıktan anlıyor sonucuna varıyorum. Işık doğru yerde duruyordu. Aşağı inip çaylarını veriyorum. Konunun devamı gelmiyor. Işık sönmeye başlıyor.

   Dükkanın her yerinde kendisinin çektiği fotoğraflar var. Slayt şeklinde hazırlanmış youtube videolarına benzetiyorum. Fotoğraflarda eksik olan, bir fon müziği. Dükkanın bodrum katında yine kendisinin çektiği fotoğraflar var. Kalın ve desenli çerçevelere sahip, içlerindeki fotoğrafları çıkarınca anlamlı bir hale bürünüyorlar. Tozlanmış halde ardı sıra dizili halde duruyorlar. Geçen gün bana bakarak 'Şunları arabaya yükleyelim' dedi. Tek başıma hepsini arabaya tıktım. Siyah kazağım toz oldu, toz olduğu da belli oluyordu. Şimdiye kadar gerçekleşmeyen sahnenin tozunu yutma hikayem gerçekleşmişti. Toz olan kazağımı umursamadım ama ışık hala aklımdaydı.

   Fotoğrafçı abim 'Zor Ölüm 4'ü dün izlemiş. Bunun yanında üç film daha izlemiş. Ben filmden anlarım diyor. Benim tavsiye ettiğim filmler kötü çıkmaz diye devam ediyor. Dün dört film izlemiş ve sabah 8.30'da dükkandaydı. 'Yemek yemek hakkında ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı' önermesini benimsemiş bir adam hem ışıktan anlıyordur hemde sabah dükkanındadır.