Sayfalar

ÇİZGİLERİ YUTARAK BAZEN






Şehri terk etmek ve kaybetmek arasında
Bir adım belki bir kadın fark ederken
Alışmak
Kalabalığa karışmaktan da geçmez bazen. 
Ayağımın altından kayan bir saten 
Üzerimde emanet durmuştu zaten

Ve ben şimdi
Aşınan asfalttaki 
Direkleri sayarak
Çizgileri yutarak bazen 
Seviştiğim tüm şehirler
Taze kalsın istiyordum

Döndüğümde 
bu sokağı yerinde bulur muyum ?
Ya da ben zamanda ihmal görür müyüm ?
Giden kırmızı ışığın peşine düşersem
Sarı ile çarpışınca kahveyi dökersem

Bir farkı olmalıydı.
Bu şehre çok para saydım 
Üzerimde güzel durmalıydı 

Bir tesiri olmalıydı

Klasik bir natürmordun elma kurdu
Yaldızından taşan bir damla çeşme suyu
Ya da 
bir rüyanın yıllar sonra açığa çıkan huyu
Su çektikçe halatı ıslatan  kuyu
Bazen bayat bir dölün kokusu
kabahatin dönüş pususu

İstemsiz söylemin tınısı
O pasif tınının yankısı

Külün sigaradan atlayış anı
Sigaranın küllendiren yanıydı
Şehir sönen ışık sayısı kadardı 
Uyurken binalar yan yatar mıydı?
Nefesin lambada asılı kaldı

Şehrin senden aldığı
Bazen ayağını suya saldığı vakit

O vakit

Ya şehrin özünü yutar hıçkırırsın
Ya gözünü kapar sırıtırsın
Sen o şehrin sırrısın
Sırrın senden saklansın
Senin buharından düşen 
Yağmurdan ıslansın
Hatta bu şehrin kokusu yasaklansın

Bu defa yollarda şarampole yuvarlansın
Beyaz çizgiden gidip
Bir şarkı mırıldansın








SONUN BAŞLANGICI




   Dalgın dalgın çay bardağıyla oynarken çayın üzerinde yüzen yağ damlacıklarını gördü ve peçeteyle ağzını sildi. O, masada ellerini koyacak yer bulamaz, konuşmak ister konuşamaz bir halde iken karısı, nefis ifadesiz bir suratla, karşısında somurtmuş oturuyor. Kadınların iyi olduğu bir kaç bir şey daha; müthiş olmak ve müthiş suratsız olmak. Bu kadar uzun süre sessiz kalmak profesyonelik istese gerek. Hayır, nasıl canı sıkılmıyor? Çarpım tablosunu tersten mi saymaya çalışıyor? Ayın yüzündeki kraterleri ünlü birisinin yüzüne mi benzetmeye kalkıyor? İyiden iyiye sinir oldu. Hayatını zorlaştıran bu samimiyetsiz hislerden sıkıldı artık. İyi bir eş olmanın da sırları vardır. Ne zaman onunla çıksa, sarılır gibi yapar,çekmecesini kontrol eder, bir şekilde karısının iç çamaşırına bakar, seksi mi? Rahat mı? Erkelerde olan, dondur işte. Kadınlarda duygu durumu dışa vurur.

   O gün sütyen takmamıştı karısı. Şaşırtıcı. Adamın baştan çıkartıcı bulduğu bu duruma kadın yanaşmamıştı daha önce. Bedenini saran elbisenin altından sakin sakin salınan göğüsleri kadının her hareketine uyum gösteriyor, titriyor, irkiliyor, beklentiyle  üzülüyorlardı. İşte adama göre samimiyetsizlik buradaydı. Yüzü başka bir ifadedeyken vücudu onu bambaşka yerlere götürüyordu. Yanlışlıkla mı? Kadınlar yanlışlıkla giyinmezlerdi. Bunu öğrenmişti. Gece, vaat ediyordu. Biliyordu.

   Konuya giremiyordu. Hayır. Bu sessizlik, tanıdıktı. Hep tanıdıktır ama sessizliği aşıp karısına sarılamıyordu. Bir çay daha söylese karısı gözlerini devirirdi, bardağın dibindeki çay, soğuktu, yağ damlacıkları birleşiyor, birbirlerinden kopuyor, oynaşıyorlardı. Bardağı avuçlarının arasına aldı. Karısının elini sıkar gibi yavaşça kavradı. Kadınlar zordu.

   Üzülmüyordu, üzülecek bir şey yoktu. Sadece tartışmışlardı. Önemli bir sorun yoktu. Ona bakılırsa önemli sorunlar bir meydan okuyuştu ama sıradan sorunlar, işte onlar adamı sıkıntıdan öldürüyordu. Sessizlik uzuyordu. Komik bir şeyler düşünse? Bazen işe yarardı. Birden kahkahayı basar ve kadın meraklı gözlerle onu dinlemeye başlardı. Bazen de iyiden iyiye sinirlerini bozardı bu. Her tartışmalarından sonra meydana gelen bu sessizlik bir bakıma yorucuydu, kimi zamanda hakiki sohbetler doğardı bu sessizliğin ardından. Keşfedilmiş bir kadın bütün sırlarını ele vermemiştir, anlatacakları vardır. İçinden dudaklarına yapışmak gelir bu sıcaklık karşısında.

   Lakin o boktan gecede öyle bir şey olmadı. Adam garsona döndü, eliyle havaya bir şeyler yazdı. Kadın ceketini sandalyenin omzundan kendisinikine aktarmaya başladı.


KENDİNDEN 91 CM UZAKTA OLMAK/SKHİZEİN


Alışmış olduğu hayatına bir meteor çarpması sonucunda veda eden henry'nin hikayesi.
Metaforlarla dolu bir meteorun kendisine çarpmasından dolayı henry kendinden 91 cm uzaklasır,yada uzaklastığını sanmaktadır.sandığını düşündüren noktalar kısa animenin içine ustaca serpiştirilmiştir.

Artık yeni hayatına alışmalı  ona göre davranmalı ve planlar çizmeliydi.ama henry yeni meteor arayısları sayesinde gitgide kendinden ve toplumdan soyutlanmaya başlar.kimsenin onu görmediğini var olduğunu kimsenin farketmediğini düşünmeye başlar.

Bu kendinden uzaklaşma yok olma yolunda ilerler.Buruk olan yardım çığlıkları görülmesini sağlayamaz,çünkü henry kendi içinde kaybolmuştur artık ve yeterince uzaklaşmıştır kendisi olmaktan.

Normallik kavramını sorgulayışı aynı zamanda toplum içindeki yargılarımızı da sorgulamamızı sağlıyor.Normal olarak gördüğümüz veya normal olarak nitelendirdiğimiz şeyler pek de sağlam olmayan değer yargılarımız mı yoksa kendi benliğimizden kaçış yolu mu ?

Bazen kendimize baktığımız da yine de gerçek bir hasar yok dedik mi hiç ?

İzleyen herkesin hayatına herhangi bir yerinden dokunacak olan bu kısa anime cok uzun bir hikayeyi anlatır.

Hepsinden sonra biz kendimizden kaç cm uzakta yaşıyoruz ?

Bizim meteorumuz neydi?




HERKESİN KENDİ SİNEMASI - 10


Film: The Electric Princess House

Yönetmen: Hou Hsiao-hsien

   Sinema salonunun önünde darı satan adamdan mı, yoksa bilet satan mı sinemayı doldurur? Yoksa salonun içinde patlamış mısır satan adam mı?




ETERNİTY AND A DAY/SONSUZLUK VE BİR GÜN




İki adam. Biri ölümden biri yaşamdan korkar.
Zaman.. Nedir o?
Büyükbabam diyor ki, zaman bir çocukmuş deniz kenarında deniz kabuklarıyla oynayan.
Argadini; çok geç kalmış şeyler varmış o güne dair.
İki adam için hayatlarının kaybolmuşlukları arasında bir bağ kurma sırasıdır. Hangisi daha muhtaçtır diğerine yada hangisinin korkusu alteder diğerininkini? Altedemez ikisininkide çünkü korkular o kadar benzer ve zıttır ki, bir müzik arası verilmezse unutulmazlar.
Yada iyisi mi? Bir otobüse binmek lazım. Yüzyıl öncesinden bir şairi dinleyip satın alınan kelimeleri duyumsamak, hissetmek.
Söyle bana yarın ne kadar sürecek?



İnsan neden bilmez nasıl seveceğini? Sonsuzluğu bırakmadan sevmeyi öğrenmemiz lazım.
Yarını yaşarız ve biter artık yarın, anıların ve sonsuzluğundur.
Yarın ne kadar sürecek?
Sonsuzluk ve bir gün kadar.