Sayfalar

O KATIĞIN ATIĞI


Bir ipek kozasına
Sırtının cilasına
Rendelerim tenimi
Terinin kimyasına

Bir sıyrığın sırrına
Sırrındaki imaya
Tırmanırdı simana
Ödündeki kuluçka

Göğsüne dolanınca
Harcına bulanınca
Kürek kemiklerinin
Ardına saklanınca

Kaçı kaç geçiyordu
Bilmem
Barda
Kırmızıdan montumla
Ve kimbilir kaçkere 
Dokusuna karışacağım
Gri hırka

Her hali kat'i olacak sima

Ne vakitmiş
O barda elini sıkmam
Kalanın üzerine kum atan


Yanan
Ensemde kokunu kaynatan

Vaktiyle çöpümü çatan
İklimleri kurutan

İçimde içi geçmiş
Bilmem kaç şehrin
Lambasını kapatan

'Kaç' ımdaki açığı
Saçımdaki bıçağı
Elleriyle tarayan
Parmağındaki ışığı
Hücrelerime dolan

Batağıyla yoğrulduğum zamandan
Katığıyla kavrulan bir kadın yaratan adam

Senin doğduğun zaman 
Beni bir karın zarına doğuran andı




DARK CİTY






Coming soon: Book of dreams.

   Yazısını görerek başlıyoruz filme. Bazı sohbetlerde "lan gördün mü şu zamanda yapılan bir film vardı, gerçek olmuş" gibi bir cümle geçer. Geçmişte yapılan bazı bilim-kurgu filmlerin veya yazılan kitapların, gelecek yaklaştıkça daha az ütopik gelmesinin nedenini galiba bu cümle ile dışa vuruyoruz. İlk uçan arabayı gördüğümüz film artık ne kadar ütopik olabilir ki. Tıp alanında gerçekleşen gelişmeler içinde aynı şeyi söyleyebiliriz. Ama bunlar hep insanın kendi elinden çıkan şeyler. Bir de insanın "kendini" ürettiği şeyler vardır. Evrim hala ve hala devam ediyor.

   İç dünyamıza ait şeyler gelecek yaklaştıkça değişime uğruyor. Soyut veya somut şeyler, değişiyor. Hayaller gerçek oluyor veya gerçekler hayal oluyor. Dış dünyada ise bazen kendi irademizle bazen irademiz dışında şeyler gerçekleşiyor. Kendimizde var olmayan bir şeyi başkasında arıyoruz. Nasıl alacağımızı şu ana kadar bulamadığımız için onu kendimiz gibi yapmaya çalışıyoruz. İki insanı bir birinden ayıran şey her ne ise önemli olsa gerek, çünkü kavgalar hatta bazen savaşlar bu belirsizlik karmaşası yüzünden gerçekleşiyor. Sanırım iki insanı bir birinden ayıran şey: belirsizlik. İki kişinin hiç bir zaman örtüşmeyecek noktası belirsizliktir. Bu belirsizliği arama yolunda varılacak sonuç aynı olmayacaktır. Zaten belirsizliği aramakta saçmadır. Çünkü
belirsizliğin belirsiz olması insanlığın eğlence sebebidir. Bu yüzden insan insana benzer ama aynı olamaz ve insanlık çalınamaz.

 
   Herkesin bir Shell Beach'i vardır. Bir şekilde nerede olduğunu bilir. Fakat tam olarak yerini hatırlayamaz. Taksiciye sorar, otobüsçüye sorar, minibüsçüye sorar, otostopçuya sorar, kitaplara sorar ama tam yeri hakkında cevap alamaz. Bu yüzdendir galiba Shell Beach'lerin ütopik olması. Ütopiktir ama herkes kendi yarattığı ütopyanın gerçek olmasını diler. Bütün uğraş Shell Beach içindir aslında, Ütopyanın gerçekleşmesi için. John Murdoch bunu ütopyayı kırarak aydınlanarak gerçekleştiriyor. Uykudan "uyanarak" gerçekleştiriyor. Durdurulamayan bir şeyin önünde "durmayarak" gerçekleştiriyor. John Murdoch bunu
yapıyor.

   Küçük bir yerleşim yerinde, mahallede oturuyor iseniz muhakkak küçük sokaklara sahipsinizdir. Neden küçüktür bu sokaklar? Dünyada yer mi yok? Labirenti andıranları vardır. Her sokağın bir birine benzemesi, kaybolursunuz. Kendinizi fare gibi hissettirir. Sorun fare gibi hissetmek değildir. Bu duygunun ardından gelen soru cümlesi sorundur. Kimin faresi? Devletin? Filmdeki yabancıların? Yoksa mahalle muhtarının mı? Bence Dr. Daniel P. Schreber'dir. Muhtar neden fare alsın ki. Bildiğim kadarıyla seçimlerde bir işe yaramıyor. Seçimler de bir işe yaramıyormuş. Her neyse fare doktorların işidir. Ters giden bir deneyin başlangıcında fare, sonucunda insan vardır. Labirentlerin içinde kaybolan insanlar. Bu labirentin sonucundadır, şarkının devam edip etmeyeceği. Sonuca ulaşılmaması durumunda karanlık şehirde sahte anılar devam eder.

Now playing: Book of dreams.




HERKESİN KENDİ SİNEMASI - 9

Film: Anna

Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu

''Bir bilinç haline gelmek patlamaktır. Ve bu patlamada da acı vardır."  

- Jean-Luc Godard